Çocukluk beklentilerle dolu bir dönemdir. Hepimiz anne babamızın kusursuz olmasını isteriz. Bizi anlamalarını her ihtiyacımızı karşılamalarını hiç hata yapmamalarını bekleriz.

Bu beklentiler karşılanmadığında kırılır, kızar ve suçlamaya başlarız. Oysa bu bakış açısı hayat boyu taşıdığımız bir yük haline gelebilir.

Çocukluğun İzleri

Bir röportajda söylenen şu sözler durumu çok iyi özetler:

Ben de hayatım boyunca başıma gelen her şey için babamı suçladım. Ha çocuktum. Fakiriz diye babamı suçladım. Okula gittim. Okulu sevmedim.”

Bu cümle aslında hepimizin içinden geçtiği süreci anlatıyor. Çocukken dünyayı anlamak için en yakınımızdakileri işaret ederiz. Olmayan şeylerin sorumluluğunu anne babamıza yükleriz. Çünkü biz çocukken onların yalnızca “bizim ebeveynimiz” olduklarını düşünürüz. Oysa onların da kendi hikâyeleri, yaraları, eksikleri vardı.

Büyümek: Suçlamaktan Anlamaya

Gerçek büyüme yaş almakla değil, suçlamaktan vazgeçmekle başlar. Anne babamızı oldukları gibi görmeyi, hatalarıyla kabul etmeyi öğreniriz. Onların da birilerinin çocuğu olduklarını, kendi eksikleriyle hayata tutunduklarını anlamak, içimizdeki kırgınlıkları hafifletir.

Büyümek, suçlamaktan anlamaya geçiştir.

Geçmişi Değil, Bugünü İyileştirmek

Geçmişi değiştiremeyiz. Eksik kalan sevgiyi, söylenmeyen sözleri, yapılmayan şeyleri geri getiremeyiz. Ama bugünü farklı yaşayabiliriz.

  • Çocuklarımızla daha açık iletişim kurabiliriz.
  • Sevdiklerimize, kendi arzuladığımız sevgiyi verebiliriz.
  • Zinciri kırarak geleceği değiştirebiliriz.

Geçmişe takılı kalmak yük, bugünü iyileştirmek ise özgürlüktür.

Suçlamak Kolaydır, Sorumluluk Zor

Suçlamak en kolay yoldur. Birini işaret etmek kısa süreli bir rahatlama sağlar. Ama sorumluluk almak çok daha zordur. Çünkü sorumluluk almak, “Artık hayatımı ben yöneteceğim. Geçmişi değil bugünü değiştireceğim” diyebilmektir. Bu yol çaba ister ama sonunda özgürleştirir.