Türk-Arap ilişkileri tarih boyunca çatışmalar, kültürel etkileşimler ve egemenlik mücadeleleriyle şekillenen karmaşık bir yapıya sahiptir. Bu ilişkinin dönüm noktalarından biri 13. yüzyılda Hülâgû Han’ın Ortadoğu’ya düzenlediği seferlerdir.
Hülâgû Han’ın bu seferleri sadece askeri zaferler değil aynı zamanda bölgenin sosyo-politik ve kültürel yapısını derinden etkileyen olaylardır.
Araplar tarafından hâlâ travmatik bir dönem olarak anılan bu seferler, “Tanrım seni dinlemeyeceğim. Ya beni yaratmayacaktın, ya da Arapları” şeklindeki çarpıcı sözle özdeşleşmiştir. Bu ifade Hülâgû’nun Ortadoğu’daki etkisinin Arap dünyasında bıraktığı derin izleri özetlemektedir.

Bağdat’ın Fethi ve Büyük Yıkım (1258)
1258 yılında Hülâgû Han komutasındaki Moğol ordusu, Abbâsî Halifeliği’nin başkenti Bağdat’ı kuşatarak büyük bir yıkıma sebep oldu. Bu fetih sırasında kaynaklara göre 200.000 ila 2.000.000 insan hayatını kaybetti.
Şehirdeki ünlü Beytü’l-Hikme ve diğer kütüphaneler tamamen yok edildi. Tigris Nehri’ne atılan kitaplar nedeniyle nehrin mürekkep renginde karardığı rivayet edildi (History of Information). Hülâgû Han Arap tarihçileri tarafından “lanetli komutan” olarak anıldı.
Ancak bu yıkımın sadece Arap dünyasında değil Selçuklu Türkleri arasında da uzun vadeli etkileri oldu.
(“Hulagu Khan’s Army Threw So Many Books into the Tigris River that…”, History of Information.)
https://en.wikipedia.org/wiki/Siege_of_Baghdad?

Selçuklu Türkleri ve Farslaşma Süreci
Selçuklu Türkleri, İran’a yerleştikten sonra Fars kültürünü benimsemiş ve resmi dil olarak Farsçayı kullanmaya başlamışlardı. Bu süreç Selçukluların kendi kültürel kimliklerini kaybedip Farslaşmalarına yol açtı. Ancak Hülâgû Han’ın seferleri Selçuklu elitlerinin Ortadoğu’daki Fars ve Arap etkisine karşı kırılma noktasını oluşturdu.
Orta Asya’dan gelen Türk ve Tatar aşiretlerinin Anadolu ve Ortadoğu’ya yerleşmesi bölgedeki Türk varlığını güçlendirdi ve Türklüğün asimilasyon sürecini durdurdu.
Türk-Arap Savaşları: Talkan ve Curcan Katliamları
Türk-Arap ilişkilerindeki bir diğer önemli dönüm noktası 7. ve 8. yüzyıllarda Emevîler döneminde yaşanan şiddetli çatışmalardı. Talkan ve Curcan şehirlerinde meydana gelen katliamlar tarihin karanlık sayfalarında yerini aldı. Talkan’da yaklaşık 40.000 Türk’ün öldürüldüğü cesetlerinin ibret olsun diye ağaçlara asıldığı Curcan’da ise esir alınan binlerce Türk’ün nehir kenarında başlarının kesilerek suya atıldığı rivayet edilmektedir (HandWiki). Bu katliamlar Türklerin İslamiyet’e geçiş sürecinde yaşadığı büyük travmaları da beraberinde getirmiştir.
https://handwiki.org/wiki/Religion%3ATalkan_and_Curcan_massacres
https://en.wikipedia.org/wiki/Turco-Persian_tradition
Hülâgû Han ve Kültürel Dönüşüm
Hülâgû Han’ın Ortadoğu seferleri sadece askeri bir zafer değil aynı zamanda kültürel ve sosyo-politik bir dönüşüm anlamına gelmektedir. Hülâgû Orta Asya’dan gelen Türk ve Tatar aşiretlerini Anadolu ve ele geçirdiği Ortadoğu topraklarına yerleştirmiş böylece Arap ve Fars kültürel etkisini kırarak Türklüğün bu coğrafyadaki varlığını güçlendirmiştir. Bu Selçuklu elitlerinin asimilasyon sürecine son veren bir hamle olarak da değerlendirilmiştir. Hülâgû bu yönüyle Araplar tarafından asla sevilmeyen ve hep lanetle anılan bir figür olmuştur.
Türk-Arap çatışmalarının tarihî belgelerde büyük ölçüde göz ardı edilmesi, “İslam etkilenmesin” düşüncesiyle bazı kaynaklarda gizlenmiş olabilir. Ancak Talkan ve Curcan gibi katliamlar Türklerin tarihindeki büyük soykırımlar arasında yerini almış Arap-Türk ilişkilerinin kırılma noktaları olarak hafızalara kazınmıştır. “Teslim olursanız canınız bağışlanacak” vaatleri bile yerine getirilmemiş, kadın-erkek demeden kılıçtan geçirilmiş topluluklar, bu dönemin acımasız yüzünü ortaya koymuştur. Türkler böyle bir vahşet ve mezalimi Çinlilerden bile görmemişlerdir.